20 Aralık 2013 Cuma

Path of Exile İnceleme


Bekleme ekranı
Action RPG türünde oyunlarla Diablo 2 ile tanıştıysanız ve bu türe olan ilginiz hâlâ devam ediyorsa, Path of Exile ismini geçtiğimiz 3 yıl içinde muhakkak duymuşsunuzdur.

Diablo 3'ün oyuncu kitlesinin büyük bir kısmında yarattığı hayal kırıklığına, Path of Exile merhem oluyor ve Diablo 2'nin mirasını kaldığı yerden alıp bir sonraki seviyeye taşıyor.

Karakter Seçim Ekranı
Diablo 2'de sevdiğiniz hemen her şey, Path of Exile'da da var. Yukarıdaki screenshotını gördüğünüz karakter seçim ekranı da bunun en basit örneklerinden biri. Oyun, Diablo'nun tüm iyi yönlerini alıyor yeniden düzenliyor ve oyuncuya sunuyor. Bunu yaparken de işleri bir sonraki adıma geçirmekten çekinmiyor. Bu sebeple de oyuncu kitlesi arasında sık sık "Diablo 3'ün olması gereken oyun." şeklinde değerlendiriliyor.

Benzerlikler neler? Yazının devamında en dikkat çekicilere ayrıntılı değineceğim. Özetlemek gerekirse, eşya sistemi oldukça başarılı. Diablo 2'de -Özellikle vanillada- olduğu gibi eşyalarınızı özenle seçmeli ve belli bir dengeyi tutturmalısınız. Her slotta bir legendary kullanarak başarılı olma ihtimaliniz düşük, ancak oyunun esnekliği bu tarz buildleri de destekliyor.

Gayet derin bir lore'a -kanaatimce Diablo'nunki kadar çarpıcı olmasa da- sahip. Oyunun ana hikayesi bayağı gelebilir, ancak oyun içinde taşlarda, duvarlarda yazanları okuduğunuzda Wraeclast'ın (Oyunun geçtiği hayali yer) oldukça güçlü bir geçmişi olduğunu görebiliyorsunuz.

Passive Skill Tree
Oyunda active ve passive skill şeklinde bir ayrım var. Aktif skiller ekipmanınıza taktığınız skill gemlerle kullanılıyor ve değiştirmek basit. Ancak passive skiller çok daha kalıcı ve bu yüzden seçim yaparken dikkatli olmanız gerekiyor. Bu durum karakterinizle aranızda bir bağ da oluşturuyor çünkü "respec" etmeniz oldukça zor.

Active/Passive skill ayrımı ve devasa (Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, pasif skill ağacının yaklaşık 6'da 1'i kadar) skill ağacı oyuncuya tam da istediği gibi bir karakter yaratma şansı sunduğu gibi, yeniden oynanabilirliği de arttırıyor. 

Waypoint Haritası
Ticaret Sistemi, Crafting ve End game

Oyunun ticaret sistemi de muhakkak söz edilmesi gereken bir özelliği. Bir kere oyunda bir para birimi yok. Bunun yerine "Currency Item" denen eşyalar var. Bu eşyalar çok farklı türlerde olduğu için birbirleri arasında bir "exchange rate" (değişim değeri) bulunuyor. mesela 1 adet chaos orb, 2 adet orb of fusing değerinde gibi.

Bu durumun özel yanı ise bu eşyaların her biri aynı zamanda craftingde kullanılıyor. Örneğin az evvel bahsettiğim chaos orb, rare bir eşyanın özelliklerini değiştiriyor. Bu da oyun ekonomisindeki enflasyonu oldukça düşürüyor. Bu da demek ki yeniden farklı bir karakter yaratmak istediğinizde, elinizdeki currency itemlar büyük ihtimalle oldukça değerli eşyalar almanıza yarayacak.

Oyunun end game ihtiyacı ise harita sistemiyle giderilmiş. Normal hikayeyi tamamladığınızda açılan yerler içinde en yüksek levelli olan alan level 67. Ancak yaratıklardan düşen haritalar 77 levele kadar gidebiliyor. Bu alanlar da daha güçlü yaratıklar, daha çok experience ve daha iyi loot anlamına geliyor.

Son Söz

Oyun kesinlikle action RPG severlerin göz atması gereken bir oyun. Bu kadar çok içeriğe sahip bir oyunun sürekli olarak yeni içerik patchleriyle güçlendirilmesi ve üstelik free to play olması oldukça etkileyici.

Bu arada oyunun yapımcısı olan Grinding Gear Games isimli bağımsız bir firma. Oyunun geliştirilme süreci oldukça geçmişe dayanıyor ve eşya geliştirme ekibinde ünlü Diablo 2 modu MedianXL'i yapan kişi de var. Yani oyunun Diablo 2'nin ruhunu yaşatıyor olması bu durumlarla kısmen de olsa açıklanabilir.

Oyunların geleceği ve oyuncuların memnuniyeti, bağımsız geliştiricilerin elinde...

Bir sonraki incelemede görüşmek üzere,
Esen kalınız.

7 Aralık 2013 Cumartesi

Warzone 2100 - İnceleme

1999'un ağustosunda, malum felaketten birkaç gün önce ilk bilgisayarımı almıştım. İlk bilgisayarını o dönem almış olan pek çoğumuzun olduğu gibi Fifa 99, Age of Empires 2 (ki sanırım bu henüz beta aşamasında sızdırılan versiyonuydu) ve Carmageddon ilk bilgisayar oyunlarımdan olmuştu.

Ancak bunlarla beraber sahip olduğum bir oyun daha vardı ki şahsına münhasır yapısıyla yıllar içinde kendisine bir oyuncu kitlesi edinmiştir: Warzone 2100. Oyun ile ilgili hatırladığım ilk şey, iki cd olması ve yapısı itibariyle çağdaşlarından (en azından o dönemde benim bildiklerim arasından) sıyrılmasıydı.

İlk olarak 1999 senesinde satışa sunulan ve Playstation ile Microsoft Windows için geliştirilen oyun, 2004 yılında açık kaynak bir oyun olup her işletim sistemini destekler haline geldi. Bugün hâlâ -artık oldukça seyrek de olsa- patch desteği ve oyuncu kitlesi bulunmakta.

Oyunun Türü ve Arayüzü

Warzone 2100 üç boyutlu bir strateji oyunu. Hikayesine ve ilginç olan Campaign moduna bir sonraki başlıkta değineceğim, ancak isminden anlayabileceğiniz üzere de 2100 yılında geçiyor.

Ana Menü
Oyun açılır açılmaz oldukça sade bir menü ile karşılaşıyoruz.

Single player modu oyunun hikaye modu olan campaign modunu ve düşmanlarınızı ortadan kaldırmak üzerine kurulu olan skirmish modunu içeriyor. Kayıtlı oyunlarınıza da buradan ulaşıyorsunuz.

Multi player modu ise skirmish modunu arkadaşlarınızla beraber oynama şansını size sunuyor. Oyunun orjinal halinde multiplayer modu oldukça problemliydi, ancak oyunun kaynak kodları açılıp da oyuna gönül verenler sazı eline alınca bu durum değişti. Bu insanlar sayesinde multiplayer oyunlar daha stabil çalışıyor.

Tutorial, oyunun basit mekaniklerini öğrendiğiniz yer.

Options da multiplayer kısmında olduğu gibi projeyi hala devam ettirmekte olan ekip tarafından elden geçirilmesi sayesinde, yeni donanımlarımızla problem yaşamadan ve grafik kalitesinden ödün vermeden oynayabiliyoruz.

Bu arada "grafik kalitesinden ödün vermemek" lafımı yanlış anlamayın. Oyunun grafikleri hâlâ "beni 1999 yılında yaptılar!!!" diye bağırıyor. Ancak elden geçirilmesi sayesinde 800x600 gibi çözünürlüklerle oynamıyoruz. Bununla beraber oyunun grafikleri 1999 yılında yapılmış bir oyun için bugün dahi oyun keyfinizden bir şey götürmüyor.

Hikaye Modu

Oyunun hikayesi ise şöyle: İnsanlık milenyuma girdikten bir süre sonra "Collapse" olarak bilinen bir çöküntü içine girmiştir. Bizim bildiğimiz şekliyle, modern yaşam sona ermiştir. Çöküntü sonrasında varlığını devam ettirmeye çalışan bir takım gruplar ortaya çıkmıştır ve bu gruplar 2013 yılı itibariyle düşünüldüğünde ileri teknolojiye sahip olsalar da çok daha ileri seviyedeki teknolojiler çeşitli bölgelere dağılmıştır. Bu teknolojilere ulaşmak elzemdir ve bu da gruplar arasında bir çıkar çatışması oluşturmuştur.


Gücü elinde tutmak isteyen gruplar derhal teknolojilerin peşine düşmeye başlar. Bizim mensubu olduğumuz grup da bir proje (ki projenin başlama tarihinin 4 temmuz olduğu ve oyunun Kuzey Amerika'da geçtiği düşünülürse bu grup ABD'yi simgeliyor denilebilir) oluşturarak üç farklı noktaya zeplinlerle yerleşimciler yollar. Zeplin Alfa, Beta ve Gama... Biz de Alfa grubu olarak oyuna ilk adımımızı atarız.


Oyun hikayesini ara sahneler (cut-scene) ile anlatmakta ve bunu da bir tarza uygun biçimde yapmakta. Zeplinimizle görev yerimize giderken karargâhımızın verdiği brifing ile görevimiz de ortaya çıkar.


Bizden yeni bir üs kurmamız ve projemizi başarıya ulaştıracak teknolojinin izini sürmemiz istenir. Böylece maceramız başlar.

Warzone 2100'ü Önemli Kılan Şeyler

Oyun bana göre hâlâ 1999 yapımı bir oyun için oldukça başarılı. Üç boyutlu teknolojiyle yapılmış strateji oyunu olmasıyla beni o yıllarda çok etkilemişti. Haritayı çevirebilmek yaklaştırabilmek ve yeryüzündeki engebelerin ardını görebilmek için bunu kullanmak yeni şeylerdi.

Bununla beraber oyundaki ünitelerin rütbe alması ve buna göre güçlenmesi de bir oyunda ilk kez gördüğüm bir şeydi. Red alert 2'de olduğu gibi 2 kademeli rütbe sisteminden bahsetmiyorum. Oyunda -yanılmıyorsam- ünitelerinizin alabilece 14 farklı kademe var. Bu da zamanla bu ünitelerinizi sizin için daha da kıymetli yapıyor ve bir bağ oluşturuyor. O ünitelerinizi kaybetmemeye, yeni bir teknoloji bulduğunuzda upgrade etmeye çabalıyorsunuz.


Oyunun bir diğer keyifli yanı ise hikaye modunun içerdiği görevler. Bu görevlerin kimisi yeni yerleştiğiniz yeri genişletmek ya da korumak üzerine gelişiyor. Ancak ilginç olan bölümler daha çok transport görevleri. Transport görevlerinde ana üssünüzden belli sayıda üniteyi zeplinle görev bölgesine taşıyorsunuz. Yeni görev bölgesine geçmek ana üssünüzle bağlantınızın koptuğu anlamına gelmiyor. Aksine görev alanındayken ana üssünüze teknoloji geliştirme ve ünite üretme gibi emirler verebiliyorsunuz. Ancak yeni üniteleri görev alanına getirmek için zeplininize taşıma emri verip varış anını beklemek gerekiyor. Bu da öyle emri verir vermez gerçekleşen bir durum değil. Zeplinin seyahat süresi bölümden bölüme 1-4 dakika arasında değişiyor ve bununla beraber görevinizi tamamlamanız için de size tanınan bir süre var. Yani kaynaklarınız sınırsız gibi göründüğü zamanlarda bile çaresiz kalabiliyorsunuz ve zamana karşı yarışmak stratejinizi gözden geçirmenize sebep oluyor.

Sınırsız kaynak demişken, oyunun kaynak mekaniği ise şöyle: Üssünüzü kurduğunuz yerde sabit petrol yatakları var. Bu petrol yataklarından "Oil rig" denen ve türkçesini bilmediğim binalar aracılığıyla petrol çıkarıyorsunuz. "Power" adı verilen tek bir kaynak olsa da petrol çıkarmak tek başına yetmiyor. Her 5 Oil rig için 1 adet de power central yapmanız gerekiyor. Bu binalar beraber çalışarak her saniye "power" üretiyor. Bu durum süre sınırı olmayan bölümler esnasında "sınırı olmayan bir kaynak" görünümüne bürünüyor. Ancak transport görevleri bu durumu dengeliyor.


Oyuna derinlik katan bir diğer mevzu ise oyuncuya kendi ünitelerini tasarlama şansı vermesi. Bu öyle çok derinlemesine bir tasarım olanağı değil. Temel olarak araçlarınızın gövdesini, paletini (tekerlek) ve silahını seçiyorsunuz. Ancak bu durum göründüğünden daha büyük fark yaratıyor, çünkü çok sayıda teknoloji geliştiriyorsunuz. Bir noktadan sonra araçlarınıza palet olarak "hovercraft" ekleyebiliyorsunuz ki bu da araçlarınızın su üzerinde gidebilmesi demek. Gövde olarak fiziksel ya da termal hasara karşı güçlü olan parçalar ya da ağır veya hafif gövdeler gibi seçenekler var ki bu da aracınızın hızını etkiliyor. Silah olarak da fiziksel ya da termal hasar veren teknolojiler bulabiliyorsunuz. Tercih ederseniz silah yerine ekleyebileceğiniz destek teknolojileriyle ünitelerinize diğer üniteler üzerinde bir avantaj sağlayabiliyorsunuz.

Destek ünitelerinden bahsetmişken, son olarak komutan (Commander) olarak tabir edilen üniteden bahsedeceğim. Komutan ünitesini silah yerine "Commander" teknolojisini ekleyerek üretiyorsunuz. Bu üniteye, rütbesine göre, 6 veya daha fazla ünite bağlayabiliyorsunuz. Bu andan itibaren komutanınıza bir emir verdiğinizde emrindeki üniteler de aynı emri uyguluyorlar. Bununla beraber komutanınıza verdiğiniz emirler sayesinde savaş stratejinizi ve ünitelerinizi kumanda etme becerinizi geliştirebiliyorsunuz. Örneğin komutanınıza "Ağır yaralanınca tamire dön" emri verdiğinizde ağır yaralanan bağlı üniteler en yakın tamirhaneye dönüyor. "Uzaktan saldır" emriyle üniteleriniz saldırabildikleri en uzak mesafeden saldırıyorlar gibi...

Son Söz

Warzone 2100 ile ilgili beni 99 senesinde heyecanlandıran ne varsa hepsini söylemeye çalıştım. Bugün için bu yazdıklarım çok büyük şeyler değilmiş gibi görünebilir. Ancak sizi temin ederim ki Warzone 2100 döneminin en yenilikçi ve keyifli stratejilerinden biridir. Sıkı strateji sevenlerdenseniz Warzone 2100 sizi hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Hikayesi, kontrolleri, oyun mekanikleri ve zorluk seviyesi ile sizi uzunca süre başında tutma potansiyeline sahip bir oyun. Hele ki "Ben bir oyunu grafikleriyle değil, içeriğiyle değerlendiririm." diyenlerdenseniz muhakkak denemelisiniz.

Oyun en başta da söylediğim gibi açık kaynak bir oyun ve tamamen ücretsiz. Şu adrese girip downloads kısmından derhal indirip oyunu kurabilirsiniz.

Bir sonraki incelemede görüşmek üzere,
Esen kalınız..

2 Aralık 2013 Pazartesi

Hearthstone - Basic Kart İncelemesi

Daha evvel şurada Hearthstone isimli oyunun temellerini basitçe incelemiştim. Oyuna yabancı olanlar için o yazıdan başlamak daha uygun olacaktır.

Hearthstone'da oyuna başladığınız andan itibaren sahip olduğunuz tüm kartlar basic denilen temel kartlardır. Ancak incelediğinizde, tüm basic kartlara ilk andan itibaren sahip olmadığınızı görürsünüz. Herolara özel olan basic kartlar, ilgili heroyu level 10'a getirene kadar yavaş yavaş açılacaklardır. Bu kartlardan, daha sonra yapacağım hero incelemesinde bahsedeceğim.

Bu yazıda tüm heroların destelerine ekleyebileceğiniz "all class" diye tabir edilen basic kartlar ile ilgili görüşlerimi bulacaksınız. 

Basic kartlar, genelde oyuncular tarafından "uyduruk" kartlar olarak görülse de bu durum her kart için geçerli değil. Hatta bazı kartlar pek çok legendary karttan daha iyi bir seçenek olabiliyorlar.

Yazının devamına geçmeden evvel aşina olmayabileceğinizi düşündüğüm birkaç terimi kısaca özetlemek istiyorum.

Fast Deck (Hızlı Deste): Bu tip desteler, genelde küçük ve az mana gerektiren minionlardan oluşturulur. Early game (oyunun ilk safhaları) esnasında board control (oyun alanının kontrolünü) sağlamaya yöneliktir. İçinde az da olsa büyük minionlar da bulundurur.

Fat Deck (Şişman/Yavaş Deste): Bu tip desteler ise çok sayıda büyük ve çok mana gerektiren minionlardan oluşur. Mid-game (Oyunun orta safhaları) ve End-game (Son safha) odaklıdır. Oyunun ilk safhalarında çok büyük hasar almamak adına birkaç defansif küçük minionlar da bu destelerde bulunur.

Kartları incelemeye geçmeden evvel hatırlatmak isterim ki bahsedeceğim bu minionlar, oyundaki tüm minionlara sahip olsanız dahi kullanmak isteyebileceğinizi düşündüğüm minionlardır. Elimden geldiğince oyun esnasında verimli olarak kullanabileceğiniz kartları seçmeye çalıştım.

Minionlar ve Minionları Verimli Kullanmak

Ooze: Bu kartın en kıymetli basic kartlardan biri olduğunu düşünüyorum. Özellikle Warriorlara karşı olmak üzere Paladin ve Rogue gibi silah kartları kullanan herolara karşı oldukça önemli bir karttır. Oyun alanına koyduğunuz anda, eğer rakibinizin o anda aktif bir silahı varsa o silahı yok eder. Bu durum da bu minionu silah kullanan herolara karşı oldukça avantajlı kılmaktadır. Hangi hero ile oynarsanız oynayın, destenizde bulunmasını isteyeceğiniz bir karttır.
Murloc Tidehunter: Bu karta alternatif bulmak mümkündür, ancak oyuna yeni başlayanlar için oldukça güçlü bir early game kartıdır. Bu kartı oyuna sürdüğünüzde fazladan bir murloc daha ortaya çıkar ve tek bir kart kullanarak -çok güçlü olmasa da- iki minionu sahaya sürmüş olursunuz. Oyunun ilk safhasında sahaya böyle bir minion sürmek rakibinizi güç durumda bıracaktır ve kendi istediği oyunu oynamak yerine sizin oynadığınız oyuna yanıt vermek durumunda kalacaktır. Bu durum, tüm oyunun gidişatına etki edebilir. Her iki minionun da 1'er canının (hit point) olması onu magelere karşı biraz daha etkisiz kılsa da rakibinizin oyununu yavaşlatmaya yardımcı olacaktır.
Croc: Bu minion benim favori 2 mana isteyen minionum. 2 atak 3 hp sahibi olması onun daha uzun alanda kalmasını sağlıyor. Bu sayede de doğru kullanıldığında oyunun ilk safhasını kontrol ederek karşı oyuncunun bu kart karşısında fazladan kart kaybetmesine neden olabiliyor. Bu kart daha sonraları kart paketlerinden çıkan "Armani Berserker" isimli kart ile değiştirilebilir.

Bununla beraber bu kartın "Beast" sınıfından olması, Hunter ile oynayan kişiler için fazladan bir avantaj sağlıyor.
Engineer: Bu kart her ne kadar etkileyici özelliklere sahip olmasa da bir kart çektirmesi sebebiyle hem hızlı hem de yavaş destelerde tercih edilebiliyor. Oyun alanındayken çok büyük bir avantaj sağlamasa da, karşınızdaki oyuncudan daha fazla karta sahip olmanız size bir kart avantajı sağlıyor.
Grizzly: Bu kart da beast sınıfından olduğu için Hunterlar adına ayrı bir avantaj taşıyor. Bununla beraber 3 mana karşılığı kullanabildiğiniz en iyi tauntlardan biri. Daha önce bahsetmediysem şöyle açıklayayım, taunt kartları sahaya sürüldüğünde, rakibiniz heronuza ya da taunt olmayan diğer kartlara saldırabilmek için ilk önce bu minionu yok etmek zorunda kalıyor.
Razorfen Hunter: Bu kart da daha evvel bahsettiğimiz Murloc Tidehunter gibi sahaya sürüldüğünde bir adet 1 atak 1 hp boar üretiyor. Ancak bu bir 3 mana minionu. Bu yüzden çok erken sahaya süremeyebiliyorsunuz. Yine de 2/3 özellikli olmasıyla mid game safhasında da oldukça değerli olabiliyor.

Bu arada yanında gelen Boar minionunun da beast olduğunu eklemekte fayda var.
Sun Cleric: Sun cleric ile ilgili söylemek istediğim ilk şey, kanaatimce oyundaki tüm kartlar arasında en iyi 3 mana isteyen minion olmasıdır. Oynandığı zaman oyun alanında bulunan sizin seçtiğiniz bir diğer miniona fazladan 1 atak ve 1 hp verir.

2. Turda croc oynayıp, 3. turda sun cleric'i kullandığınız zaman henüz oyunun üçüncü turunda 3/4 özellikli bir croc ile 3/3 özellikli bir sun cleric'e sahip oluyorsunuz ki bu da early game'i çok iyi bir biçimde yöneteceğiniz anlamına geliyor.

Bununla beraber sun cleric, daha sonraki oyun safhalarında da etkili olarak kullanılabiliyor. Benim her destemin olmazsa olmazı olan bu kart, hangi heroyla oynarsanız oynayın elinizde bulundurmak isteyeecğiniz bir kart.
Yeti: Ayrıca bir özelliği bulunmasa da, 4 mana ile kullanılan bu minion 4/5 özelliğiyle oldukça etkili bir minion halini alıyor. Kart paketleri açtığınız zaman daha iyilerini bulmanız elbette mümkündür. Ancak Basic kartlar arasında en verimli kullanılan kartlardan birisidir.
Sen'jin: Sen'jin, basic kartlar arasında en kullanışlı olduğunu düşündüğüm taunt kartıdır. Atak değeri düşük görünse de sahip olduğu 5 hp onu değerli kılmaktadır. Bu kartı 4 mana karşılığında kullandığınız düşünüldüğünde, 5 hp'ye sahip bir minionu ortadan kaldırmak zorunda olmak, rakibiniz için oldukça yorucu bir iş olabilir.

Oyun tarzım itibariyle her destemde taunt olmasını isteyen biri olarak, Sen'jin her hero ile kullandığım taunt kartıdır.
Darkscale Healer: Bu kart board control stratejisini kullanan her oyuncu için kıymetli bir karttır. Kullanıldığında alandaki yaralı olan tüm minionların 2'şer hpsini yeniler. Bununla beraber 4/5 özelliğiyle alanda da güçlü bir varlık gösterir.

Heal özelliği nedeniyle Priest oynayan kişilere fazladan avantaj sağlayabilir.
Gurubashi Berserker: Oyundaki en tehlikeli "enrage" kartlarından bir tanesidir. Bu kart her hasar aldığında +3 atak değeri kazanır. 7 Hp'si sayesinde rakip için derhal ortadan kaldırılması gereken bir karttır. Ancak etkili kullanılması biraz şans ve tecrübe gerektirir.

Bu kart özellikle Mage oynayanlar tarafından çok etkili kullanılabilir. Çünkü Mage herosunun özelliği olan fireblast bu minion üzerinde kullanılabilir. Böylece 1 Hp kaybedilmiş olsa dahi +3 atak kazanılarak rakibe ciddi tehlike arz edebilir.
Stormwind: Bu kart hızlı deste oynayan kişilerin end-game safhasındaki etkinliğini arttırması için iyi bir seçimdir. Kart oyun alanına sürüldüğü anda ve orada bulunduğu sürece diğer minionlara 1 atak ve 1 hp kazandırır.

Etkili kullanmak tecrübe gerektirse de, yeni başlayan oyuncular için diğer oyuncuların sahip olabileceği kart avantajına karşı koyabilmeleri için önemli bir karttır.












Son Söz

Bu incelemeyi burada tamamlarken, tekrardan hatırlatmak isterim ki bu kartlar tamamen benim kişisel tercihlerimdir. Ancak oyunu oynadığınız sürece, tavsiye ettiğim bu kartları sizin de kullanışlı bulacağınıza inanıyorum.

Herolara özel olan basic kartları da daha ileri ki bir tarihte yazacağım her incelememde anlatacağım.

Bir sonraki incelemede görüşmek üzere,
Esen kalınız.

27 Kasım 2013 Çarşamba

HearthStone - Heroes of Warcraft İnceleme

Blizzard'ın "Gizli" Projesiydi

Heroes of Warcraft, geliştiricilerinin tabiriyle "Eski günlerdeki gibi, küçük bir ekiple, eğlenceli bir oyun yapabiliyor muyuz diye görmek isteyip yapmaya başladığımız bir oyun" olarak sessiz sedasız geliştirilmeye başlandı. Yanılmıyorsam ilk kez PAX 2013'te duyurulup oyuncuya sunulduğunda oyuncular arasında da şaşkınlıkla karşılandı.


Oyun Magic the Gathering ya da daha eski oyuncuların hatırlayacağı Pokemon Trade Card Game gibi bir kart oyunu. Platform olarak PC ve tabletlere geliştirildiği söylenirken, Blizzcon 2013'te iPhone ve Android uygulaması olarak da mevcut olacağı açıklandı. Oyun şu anda kapalı betada ve ben de bu betada edindiğim izlenimleri paylaşmak niyetindeyim. Oyunu denemek isteyip, bir türlü beta key elde edemediyseniz üzülmeyin. Blizzcon 2013'te, oyunun aralık ayında open betaya geçeceği söylendi. (Ancak anonsu yapan Game Director'un "ocak 2014 de olabilir" şeklinde yaptığı "şaka"dan da bahsetmeden geçemeyeceğim.)

Menüler ve Ayarlar (Options)

Ana Menü
Oyunun ana menüsü oldukça sade. Kısaca özetlemek gerekirse oyunun "Play" kısmı rekabetçi (competitive) modu. Diğer oyunculara karşı "Ranked" veya "Unranked" olarak oynuyorsunuz. Practice modu AI'a karşı oynadığınız mod. The Arena ise oyun içindeki altın ile girebildiğiniz mod. Altınları para karşılığı alabildiğiniz gibi Play modunda oynayarak da kazanabiliyorsunuz. Bu modun detayına daha sonra gireceğim.

Sol alt köşede battle.net arkadaş listeniz görünüyor. Battle.net'in chat sistemine aşina olduğunuzu varsayarak ayrıntıya girmiyorum. Daha fazlasına google aracılığıyla kolayca ulaşabilirsiniz.

Yuvarlak gri buton ise "Store". Tahmin edeceğiniz gibi, her bedava (Free to Play -f2p-) oyunda olduğu gibi Hearthstone'da da bir mağaza var. Bu mağazadan kart paketleri satın alabiliyorsunuz. Ancak oyun sizi Store'u kullanmaya hiçbir zaman mecbur bırakmıyor. Ayrıntılı bilgiye yazının devamında yer vereceğim.

Hemen yandaki ünlem işareti ise "Quest Log" butonu. Bu buton aracılığıyla toplam kazandığınız oyun sayısı, sahip olduğunuz madalya (Ranked oynadıkça bir sonraki madalyayı kazanıyorsunuz ve bir nevi sizin ne kadar iyi bir oyuncu olduğunuzu ifade ediyor), kahramanlarınızın (Hero) levelleri ve günlük olarak oyun tarafından size verilen görevleri (quest) görüyorsunuz. Bu görevler "3 Ranked oyun kazan", "Rakip Kahramanlara 100 hasar ver." gibi görevler ve tamamladığınız takdirde gold ile ödüllendiriliyorsunuz.

Quest Log
"My Collection" butonu ise kartlarınızı sakladığınız sanal kutuyu önünüze getiriyor. Bu yalnızca kartlarınıza bakıp sevindiğiniz bir menü değil. Bu menüde kendi seçtiğiniz kartlarla desteler oluşturuyorsunuz ve oyun esnasında da stratejiniz, seçtiğiniz kartlara göre şekilleniyor. Yeri gelmişken söyleyeyim desteler 9 Hero arasından seçtiğiniz 1 Hero ve çok sayıdaki minion ve magic kartlarından 30 adet seçerek oluşturuluyor.

My Collection Menüsü
Oyunun Options menüsü de oldukça sade ve çok fazla seçenek yok. Bunda oyunun tabletlere göre tasarlanıyor olmasının da etkisi vardır muhakkak. Menü genel olarak çözünürlük, kalite, müzik/efekt ses ayarı ve tam ekran seçeneklerini barındırıyor.

Ayarlar
 Oyun Esnası

Oyunun menülerinden yeteri kadar bahsettim. Şimdi de oyundan bahsedeyim.

Öncelikle oyunun isminden ve yapımcısından zaten çok belli ancak ben de söyleyeyim: Oyun Warcraft dünyasını konu alıyor. Oyunda daha önce söylediğim gibi 9 adet hero var ve bunların kart destelerinizi bu heroların üzerine yapıyorsunuz. Bu herolar ise şunlar: Jaina Proudmore (Mage), Anduin Wrynn (Priest), Gul'dan (Warlock), Uther Lightbringer (Paladin), Rexxar (Hunter), Malfurion Stormrage (Druid), Garrosh Hellscream (Warrior), Thrall (Shaman), Valeera Sanguinar (Rogue). Warcraft dünyasına alışkın olanlarınız için bu isimler oldukça tanıdık gelecektir. Oyundaki diğer kartlar da hepsi Warcraft evreninden. Illidan Stormrage'i legendary kart olarak görebileceğiniz gibi, Leeroy Jenkins'i de kartlar arasında görebilirsiniz. Oyunun esprili de bir yanı olduğunu böylece belirtmiş olayım.

Oyunun ilk aşaması, kartların dağıtılması ve para atışının yapılması. Bu para atışı sonucunda kimin ilk önce başlayacağı belirleniyor. İkinci başlayan kişiye de bu durumu dengelemesi için fazladan bir başlangıç kartı ve "coin" adındaki bir kart veriliyor.

Para Atışı
Para atışının ardından, oyunculara başlangıç olarak dağıtılan kartlardan değiştirmek istedikleri olup olmadığı soruluyor. Değiştirmek istediğiniz kartlar yerine rastgele olarak yeni kartlar veriliyor.

Kart Değişimi
Bunun ardından ise oyun başlıyor. Başlangıçta her iki oyuncunun da 30 hayat puanı (hit point -hp-) oluyor. Amaç ise rakibinize saldırarak bu puanı sıfıra indirmek.

Bunu nasıl yapacaksınız? Bu sizin stratejinize bağlı ancak genel olarak bunu başarmak için minionlarınızı ve büyü kartlarınızı kullanıyorsunuz.

Kartlarınızın sol üst köşesindeki mavi bölgede yazan rakam, kartı oyuna sürebilmek için ihtiyaç duyduğunuz mana. Sol alt köşedeki rakam kartın saldırı değeri, sağ alt köşesindeki değer ise hit point'i. Tahmin edeceğiniz üzere bir minion diğerine saldırdığında saldırı puanı değeri kadar hit pointini düşürüyor. Bu durum saldıran için de geçerli. Yani saldırdığınız minionun saldırı değeri kadar hit point de saldırıda kullandığınız miniondan düşüyor.

Oyun Alanı
Mana sistemi ise oyunun bel kemiği (o yüzden sona bıraktım). Oyundaki ilk turda her iki tarafın da birer manası oluyor ve bu mana her el bir artıyor. Ta ki her iki taraf da on manaya ulaşana kadar. Yani her istediğiniz kartı her an oynayamıyorsunuz. Kartınızı oynamak için gerekli olan manaya sahip olmanız gerekiyor. Daha evvel ikinci başlayan oyuncuya verlidiğini söylediğim coin kartı o el içinde bir seferlik fazladan 1 manaya sahip olmayı sağlıyor. Yani oyun, ikinci başlamanın dezavantajını böylece ortadan kaldırıyor.

Minionların bulunduğu oyun alanı
Kısaca bahsedeceğim bir konu da her heronun 2 mana karşılığında kullanabildiği özel yetenekleri. Her heronun yeteneklerinden tek tek bahsetmeyeceğim, ancak örnek olması açısından Gul'dan, özel yeteneği sayesinde 2 hp kaybederek fazladan bir kağıt seçebiliyor.

Son olarak da her heroya ait bir takım özel minion ve magic kartların bulunduğundan bahsedeyim. Örneğin warriorların sahip olabildiği silah kartları mevcut. Bu kart oyun alanında heronun portresinin hemen sol tarafına geliyor ve kullanım sayısı da sınırlı oluyor.

Bahsettiğim tüm bu içerik sayesinde oyundaki farklı kartlarla farklı desteler yaratılarak pek çok strateji oluşturulabiliyor.Her strateji bazı diğer stratejilere karşı başarılıyken bazılarına karşı da zayıf kalıyor. Bu da oyunu sürekli olarak ilginç kılmaya yetiyor.

Kazanılan bir oyunun ardından
Sonuç olarak rakibinin hp'sini tüketen taraf kazanıyor ve o oyunu oynadığı hero tecrübe (experience) kazanarak level atlayabiliyor. Level atladıkça da yeni kartlar kazanmak mümkün oluyor.

Oyunun "Ücretli" Kısmı

Hearthstone, her f2p oyunda olduğu gibi para karşılığı bir şeyler alabildiğiniz bir mağazaya sahip. Hearthstone'da ise alabileceğiniz iki şey var: Kart ve Arena Key'i...

Bu durum başta beni de endişelendiriyordu, ancak oynamaya başladıktan sonra bu satın almaların zorunlu olmadığını ve çok büyük bir dezavantaj getirmediğini anladım.

Store Menüsü
Öncelikle oyunda gold edinmek için çok çeşitli yollar var. Örneğin "Play" modunda ranked veya unranked fark etmeksizin kazandığınız her üç oyun için 10 gold kazanıyorsunuz. Günlük verilen questleri tamamladığınızda da queste göre 40-100 kadar gold kazanabiliyorsunuz. Son olarak da ranked oynayıp her madalya aldığınızda belirli bir miktar gold kazanabiliyorsunuz. Bazen de bu madalyaları kazandığınızda kart paketi kazanabiliyorsunuz. Bu arada daha önce bahsetmediysem, her kart pakedi 5 adet kart içeriyor.

Bu kartları satın almak, bir an önce çok sayıda karta ulaşmak isteyenler için bir opsiyon. Ancak oyunu oynayıp herolarınıza level atlattıkça da kart kazanabiliyorsunuz. Her heronun level karşılığı kazandığı kartlar farklı oluyor. Bunun dışında elinize aynı karttan ikiden fazla geçiyorsa bunları "dust" adı verilen bir ikinci malzemeye çevirebiliyorsunuz ve bu malzemeyle çok istediğiniz bir kartı herhangi bir para ödemeden craft yoluyla elde edebiliyorsunuz. Bu yöntemler elbette zaman alıyor, ancak sıkı bir oyuncuysanız eninde sonunda tüm kartlara ulaşabiliyorsunuz. Bu süre içerisinde parayı bastırıp tüm kartları alan insanlara karşı galibiyet elde etmenizi engelleyen bir durum da olmuyor. Zaman zaman bu tarz oyunculara karşı sıkıntı yaşayabilirsiniz, doğrudur, ancak para harcamak kesin bir galibiyeti ya da hezimeti garantilemiyor.

Arena Modu

Arena modu, 150 gold karşılığı girebildiğiniz bir mod. Bu modun normal moddan farkı, kendi hazırladığınız desteler yerine, oyunun rastgele olarak size önerdiği kartlar arasından seçtiğiniz kartlarla oluşturduğunuz desteleri kullanıyor oluşunuz.

9 Galibiyet sonucu elde edilen key
Her arenaya girişinizde yeni bir deste oluşturuyorsunuz. Bu desteyle 3 mağlubiyet ya da 9 galibiyet alana kadar oynuyorsunuz. Aldığınız galibiyet sayısına göre de hediye kazanıyorsunuz. Bu hediyeler ise gold, dust, 1 adet kart pakedi veya 1 adet golden kart olabiliyor. Aslında daha açık konuşmak gerekirse 5 adet ödül alıyorsunuz. bunlardan bir tanesi kesin olarak 1 kart pakedi oluyor. kalanları rastgele olarak gold ve dust olabiliyor. Yani arenadan 0 galibiyet 3 mağlubiyetle bile ayrılsanız 10 gold, 15 gold, 10 dust, 10 dust, 1 kart pakedi şeklinde 5 hediye ile toplamda 25 gold 20 dust ve kart pakediyle ayrılabiliyorsunuz.

9 Galibiyet sonucu elde edilen key ile açılan sandıktan çıkan ödül
7 Galibiyete sahip olduğunuzda katılım ücretiniz olan 150 goldu geri almanız garanti oluyor. 9 galibiyette ise fazladan 1 kart pakedi veya golden kart elde etme ihtimaliniz var.

Son Söz

Oyunun beta keyini mail kutumda gördüğümden beri oyunu oynamaktan başka bir şey düşünmüyorum. Oyun bağımlılık yarattığı kadar da eğlenceli.

Özellikle değinmek istediğim konu, normalde ücret ödeyerek ulaşabileceğiniz şeyleri elde edebilmek için gold biriktirmek mümkün olduğu için oyuncunun -en azından benim- ilgisini canlı tutmayı becerebiliyor olması. Şimdiden toplamda 42 galibiyetim var ve tamamladığım questlerin de sayesinde 470 gold biriktirmeyi başardım. Ayrıca yeni oyuncular için ilk arena girişi de ücretsiz.

Topladığım goldları harcama konusunda da şöyle bir strateji geliştirdim: Tek tek kart pakedi başına 100 gold vereceğime 150 gold ödeyip arenaya girmeyi planlıyorum. Böylece direk 0 galibiyet 3 mağlubiyetle ayrılsam dahi, 1 adet kart ile beraber üç beş goldu geri alabileceğimi düşünüyorum. Bu kısmı random olsa da 3-6 galibiyet arasında oyun size 35-80 gold kadarını geri verebiliyor. 7 galibiyet alacak olursam zaten girişimi amorti edecek ve tekrar gireceğim. böylece 150 gold'a 2 packim olacak vesaire vesaire...

Bu kadar anlatıyorum ki görün, oyun size nasıl şevk ile böyle hesaplar yaptırabiliyor...

Open betaya başladığı zaman muhakkak denemenizi tavsiye ederim.

Bir sonraki incelemede görüşmek üzere,
Esen kalınız.